İlk Gelinliği Kim Giymiştir?

Gelinlik nedir, kadınlar neden gelinlik giyer, gelinlik kim tarafından ve nasıl çıkarıldı?

Gelinlik giyilmesi ilk olarak Türklerden dünyaya yayılmış bir gelenektir. Ortaçağ Avrupa’sında Katolik ve Hıristiyan olan toplumlarda, kadınların geneli kapalı giyinirdi. Çalışan kadınların ise bir bölümü açıktı. Avrupa’da evlenecek genç kız veya kadınlar, yeni aldıkları kıyafet ile birlikte, kilisede evlenirlerdi. Genelde dinlerine fazlasıyla bağlı olan Katolik mezhebine bağlı Hristiyan kadınlar kapalı olurlardı.

Türkler oba sistemiyle yaşayan bir topluluktu. Sürekli gezgin oldukları için her türlü kültürü ve yeni gelişmeleri anında bünyesine alırdı. Eski Türkler’de din öğeleri hiçbir zaman baskı etkisi olmadığı için gelenekler ön plana çıkardı. Oba sisteminde evlenecek gelin, güzelce giydirilir ve kırmızı bir tül (kırmızı tül bakireliği, temizliği, namusu ve baba evinden çıkmayı simgeler) ile başı kapatıldıktan sonra damat tarafından at üstüne alınırdı. Kızın başı düğün bitip evine gelene kadar açılmazdı.
Türkler yerleşik hayata geçtikten ve Müslümanlığı kabul ettikten sonra, bu geleneği Arap topluluğu almıştır. Daha sonraları İpek yoluyla tüccarlar Çin’den ipek türü kumaşlar getirmişlerdir ve bu hat zenginleşmiştir.

Avrupa’dan gelen gezginler ve sanat adamları Türkler’deki bu geleneği kendi ülkelerine taşımıştırlar. İlk başta saten ve ipek kumaşlarla yapılan gelinlik daha sonra da beyaz tülle yapılmaya başlanmıştır. Avrupa beyaz gelinliği benimsedi ve gelinliğin evlenecek kadının düğün gününde onun temizliğine, masumluğuna ve yeni bir hayata güzel girmesini vurgu yapacak bir unsur olarak algıladı… Türkiye’de ilk gelinlik II. Abdulhamid zamanında Avrupa’da bir düğünde ilk kez bir gelinin üzerinde bembeyaz giysiyi gören prensesin bu kıyafetin aynısını kendi düğününde giymek istemesi üzerine dikilmiştir. Beyaz kumaştan gelinliği ilk kez 1898′de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamid’in kızı Naime Sultan giydi. (Türk toplumunda düğün kıyafetinde geleneksel olarak kırmızı kullanılırdı. Medeniyetin beşiği Anadolu’da çok renkli ve nakışlarla işlemeli geleneklere bağlı gelinlikler hâlâ var.) Daha sonra bu evlenme türü İstanbul’da yaşayan yabancı uyruklu vatandaşların uygulamasıyla birlikte kentlerde yaşayan Türklere kadar ulaştı.. Böylelikle gelinlik yaşantımıza kadar girdi.

OSMANLILAR’DA GELİNLİK ADETİ, GELENEĞİ

Türklerde giyim ve kuşamın uzun geçmişi, yayıldığı geniş coğrafi alan, kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile oluştu. Osmanlı İmparatorluğunda 19. yüzyıl başlarından itibaren üç etek ve dört etek denilen elbiseler giyinmeye başlanmıştır. Bu entarilerin yanında torba şalvar ile sim işli cepkenler ve bellere bağlanan, iki ucu işlemeli kuşaklar zarif ve rahat bir kıyafet oluşturmuştur. İçlerine kol ağızları ve yaka kenarları oyalı bürümcük veya ipekli kumaşlardan gömlekler giyinilmekteydi. Kadife veya atlas üzerine dival işi tekniğinde sırma ve sim işlemeli bindallı elbiseler kına gecesi gibi özel günlerin vazgeçilmez giysileridir. Avrupa ile gittikçe artan ilişkilere bağlı olarak 18. yüzyılda İstanbullu kadınların Avrupa’dan ithal edilen kumaşları yer yer geleneksel giysilerin yapımında kullandıkları ve 19. yüzyılda üç etek ve şalvar gibi geleneksel kesimi bırakarak, özellikle Paris modasının etkili olduğu kıyafetler giyindikleri görülmektedir. Vücuda oturan korsajlı kesimler, kabarık uzun kollu bluzlar, uzun fırfırlı etekler geleneksel entarilerin yerini almıştır. Eldiven, ipekli çorap, yelpaze, şemsiye gibi aksesuarlar bu giysileri tamamlamaktadır. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi hiç kuşkusuz gelinlik oldu.

Gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de amaç hep aynı kaldı. Osmanlı adetleri gereği, simli, pullu, işli giyinmeleri fazla süslü ve dikkat çekici görüldüğünden genç kızlar genellikle sade elbiseler giyerdi. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu evlilikle başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik her zaman önemli bir giysi oldu ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsendi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı, gelin çiçeği ve diğer aksesuarlarıydı. Dönem modasını yansıtan pahalı kumaşlardan yapılan gelinlikler gösterişli ve süslüydü. Saray, hanedanlık rengi olarak kırmızı rengi benimserken, halk kırmızının yanı sıra mor, mavi, pembe gibi canlı renkleri de severek tercih ediyordu. Gelinin yüzünü örten duvak tül hep kırmızı oldu. Daha önce de belirttiğimiz gibi, 1870′lerden sonra Batı etkisiyle daha açık renkte gelinlikler giyilmeye başlandı. Beyaz kumaştan gelinliği ilk kez 1898′de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamid’in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan ve zamanla yaygınlaşan beyaz gelinlik 20. yüzyılda artık vazgeçilmez oldu. Osmanlı devrine ait kadın giyimi ve gelinliği, yaşanılan hayat tarzına paralel saray, şehir ve kırsal kesim gibi grupların kendilerine özgü kuralları, gelenek ve göreneklerine göre kullanılan değişik boya, dokuma, işleme ve modellerle zenginleşti.

Osmanlılarda düğünün kaç gün süreceği, evlenenlerin sosyal statülerine göre değişim gösterirdi. Düğünün her gününde farklı bir kıyafet giyilirdi. Kına gecesinde ve gerdek günü (düğünün gecesi) için farklı kıyafetler, gerdek ertesinde ise, ‘paçalık’ tabir edilen bir kıyafet giyilirdi. Kadınların başlıca giyim eşyaları şalvar, hırka, gömlek, entari ve kaftanlardı. Şalvarla giyilen entariler Türk kadın giyiminin en eski örneklerini teşkil eder. Peşli entari, belden aşağı doğru etek kısımları genişletilerek biçimlenir. 18. yüzyıl başlarından itibaren bu entarilerin yaka açıklığı, kol kesimi, etek boyu, elbisenin bedene oturması gibi model değişiklikleri, 19. yüzyıl ortalarına kadar etkili oldu. 19. yüzyılın başlarında üç etek ve dört etek denilen modeller gözde oldu. Üç etekler yanları yırtmaçlı, önü açık, belden birkaç adet düğmeli, boyu yere kadar entarilerdir. Üç etek 1875′lere kadar etkiliydi ve kırsal kesimlerde 20. yüzyıla kadar kullanıldı. Eski Roma’da gelinliklerin rengi sarıydı. Gelinler yine sarı renkte peçe takıyorlardı. Peçe evli ve bekar kadınları ayırt ediyordu. Ortaçağlarda ise gelinliğin rengi üzerinde pek durulmadı. Kumaşın kaliteli ve gösterişli olması daha önemliydi. Herkes en iyi elbiselerini giyiyordu, renk de herkesin kendi tercihine göreydi.

Beyaz gelinlik adetinin yaygınlaşması 16. yüzyılda olmuştur. Bu yıllarda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri gelenekti. Kraliçe Victoria bunu reddetti ve beyaz gelinlik giymekte ısrar etti ve böylece Modern batı geleneği ile ortaya çıkan beyaz gelinlik kendisini ilk olarak Queen Victoria Albert of Saxe Coburg’un düğününde göstermiş oldu.

Bundan sonra İngiliz ve Fransız yazarlar, beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu işlemeye başladılar. O dönem ahlakına göre bekaret evliliğin vazgeçilmez koşulu olduğu için beyaz gelinlik adeti tuttu. Evlenirken beyaz giysi giymek genç kızların bekaretlerini topluma ilan etmelerinin vasıtası oldu.

Gelinlikle ilgili bazı batıl inançlar da var. Bunlara göre gelinin gelinliğini bizzat kendisi dikmesi, damadın düğünden önce gelini gelinlikle görmesi, gelinin gelinliği düğünden önce giymesi uğursuzluk getiriyor.

Söz evlenmeden açılınca evlilik yüzüğünden yani alyanslardan da bahsetmek gerekir. İnsanların evlenince yüzük takmaları eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor. Milattan 2800 yıl önce Mısır’da yaşayanlar dairenin veya halka şeklindeki cisimlerin, başlangıç ve bitiş noktalarının olmaması nedeni ile sonsuzluğu temsil ettiklerine inanıyorlardı. Yüzük evliliğin sonsuza dek süreceğini simgeliyordu. Sonra bu inanç ve adet Romalılar vasıtası ile iyice yaygınlaştı. Kazılarda o devirlere ait çok ilginç evlilik yüzüklerine rastlanılmıştır.

Evlilik yüzüğünün sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılmasının sebebi ise modern tıbbın gelişmesinden önceki devirlere ait yanlış bir insan anatomisi bilgisidir. O zamanlarda dolaşım sistemimizdeki ana damarın sol elimizde bu parmaktan başlayıp kalbimize gittiği sanılıyordu. Böylece buraya takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgeliyordu. Gerçi şimdi damarların nereden gelip nereye gittiği biliniyor ama bu da bir adet olarak kaldı.